Aşık , 1974, 23x31cm, Tuval üstüne yağlıboya
Minstrel , Oil on canvas
Bir Çağdaş Minyatür Ustası: MEHMET PESEN
Yazan: Aydın Pesen
1923’te İstanbul’da doğan Mehmet Pesen, 1948’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi – şimdiki Fındıklı Mimar Sinan Üniversitesi – Resim Bölümü’nü bitirdiğinde, yıllar sonra hangi ufuklarda karar kılacağını biliyordu.
Delikanlılık yıllarında, babasının işyeri çevresinde çalışan Anadolulu hamalların el örgüsü yün çoraplarındaki nakışlara tutulmuştu. Aynı hamalların iş olmadığında davul zurna çalıp oyuna durduklarını da seyretmiş, seyretmekle kalmayıp oynamıştı onlarla.
Sonra Akademi yılları geldi. Hocası, yerel konuların ve nakışın ustası Bedri Rahmi Eyüboğlu’ydu.
Mezuniyetin ardından gittiği Anadolu’daki askerlik ve öğretmenlik yılları, ona yerel folklor konusunda zengin görsel malzeme sundu. Bu arada, Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden yetişen diğer ressam arkadaşları ile birlikte On’lar Grubu içinde yer aldı. Sanatta yerellik tutkusu bu gruptaki paylaşımlar sayesinde daha da arttı.
Nakış dönemi böyle başladı. Vaktiyle çorapların üzerinde tanımış olduğu nakışlar binbir şekle bürünerek Pesen’in tablolarını süsledi. Hamallarla oynamış olduğu halk oyunları çeşitlenip başka yerel konularla birleşerek, nakış biçimlemeleri içinde resme dönüştü. ‘Kastamonu’, ‘Karayılan’, ‘Horon’ gibi büyük çalışmalar, dönemin mihenk taşlarıdır. Aynı dönem içinde, ve İstanbul’a dönüşü izleyen yıllarda, kuşlar, horozlar, tavuklar gibi gerek kırsal hayatın, gerekse henüz bahçe ve topraktan kopmamış kent hayatının evcil canlıları nakışın konusu oldu. Nakış, Pesen’in resminde, geleneksel olarak taşıdığı geometrik kalıplardan kurtulup özgürleşti, sınırsız bir anlatım aracına dönüştü.
Öte yandan, nakışın sağladığı biçimsel zenginliğin yanında, nakışta olmayan, renk derinliği, başka deyişle, tonal zenginlikti. Bunun çözümleneceği dönem, Pesen’in yarı-soyut dönemidir. Bu dönem, nakış’ın geri çekilip leke’nin ağır bastığı, renklerin en aza inip, sanatçının tonlara yoğunlaşan bir derinlik arayışına girdiği dönemdir. Kağnılar, halk oyunları, imece sahneleri, bu yarı soyut çalışmaların orasında burasında belli belirsiz figürler olarak kâh görünen, kâh ana leke içinde salt renk tonlamalarına dönüşen konulardır.
Tonal arayışın ağır bastığı dönemin sonunda, figürlerin yeniden belirginleşmeye başlayıp, artık rengin de tüm zenginliğiyle ortaya döküldüğü figüratif dönem geldi. Geçmişten o zamana dek renk ve nakışla yoğurulmuş insan, hayvan, köy, dağ, kağnı figürleri, uzun yıllara damgasını vuracak olan zengin köy düğünü kompozisyonları içindeki yerlerini aldılar.
Köy düğünü kompozisyonları, bir ana-konu bağlamında pek çok konunun yüzeysel bir dağılım içinde görselleştiği yapıtlardır. Bu özellikleriyle Pesen’in sanatsal arayışının önemli bir aşamasını oluştururlar. Bu yapıtların sağladığı ipucu, Pesen’i minyatür’e ulaştırmıştır.
Minyatür, geleneksel bir Doğu sanatı olarak, zengin anlatım gücüne sahip olan, ancak leke’nin ve Batı resmine özgü derinlik (perspektif) ögesinin bulunmadığı bir görsel sanat tarzıdır. Pesen, nakış ve leke arayışlarının ardından yeniden keşfettiği minyatüre, geleneksel olarak içermediği bu ögeleri de katarak çağdaş bir minyatür tarzı yaratmıştır.
İşte, figüratif dönemin ardından gelen çağdaş minyatür dönemi, Pesen’in coşkuyla çalışarak yeni-minyatürü olgunlaştırdığı, köy düğünlerine ek olarak yeni konularla (Karadeniz, Bodrum, Konya, Kapadokya, İstanbul görünümleri) ve yeni ögelerle (sarı yaldız, ebru, kenar süslemesi, şiir) zenginleştirdiği bir dönemdir. Bu dönemde ortaya çıkan pek çok başyapıt içinde özellikle, ‘Kurtuluş Savaşı Destanı’, ‘Yurtta Barış, Cihanda Barış’ ve ‘Yunus Emre’, minyatür’ün Pesen’in tuvalinde vardığı doruk noktalarıdır.
Minyatürü bu şekilde yeniden yorumlayışı Pesen’e uluslararası düzlemde de iki önemli başarı getirdi: Birincisi, 1984’de UNICEF komitesi Pesen’in yapıtlarından ikisini UNICEF kartpostallarına basılmak üzere seçti. Bu, Türkiye için bir ilkti. Bu başarının ardından, 1986’da, yine UNICEF ile Strasbourg Akademisi’nin birlikte düzenledikleri BARIŞ konulu ‘Uluslararası Kartpostal Yaratımları Yarışması’nda otuzdört ülkeden altıyüz yapıt arasında Büyük Ödül’ün sahibi Mehmet Pesen oldu.
Pesen, son yıllarında, bir yandan folklorik konulu yapıtlar üretmeyi sürdürürken, bir yandan da sanat yaşamının ilk dönemlerine doğru bir yolculuğa çıkarak yeniden ağırlıklı olarak kümes hayvanlarını resmetti. Ancak, özellikle minyatürde kazandığı deneyim sayesinde bu figürler zaman zaman Pesen’in şiirleri ile de bezenen zarif birer iğne oyasına dönüştü.
Pesen, 2012’deki ölümünün ardından bugün Türkiye resim sanatında, yukarıda betimlenen sanat çizgisi doğrultusunda, kendi deyimiyle, ‘yerellik esasına dayalı evrensellik’ yaklaşımının özgün bir temsilcisi, bir çağdaş minyatür ustası olarak anılıyor.